28 Eylül 2009 Pazartesi

sona kalan...

Sona bıraktığım dilek sigaram.
Sen, Yaktığın yerden baktığım.

Yazık, saramadın beni baktığım yerden.
Çoğul bilinmezliklerin alevini çaktın
Sıcağından mayhoş kafesime.
Kör kölen gibiydim ezelden.
Köstek olurken sen, nefesime.
Belki de bilmeden…

Kim vurduyu bekleyen ruhun duymadan
Ne anlamı vardı seni içime çekmenin.
Nemine zarar gözlerin için.
Son nefesime gelmeyi sen seçtin.

Bitmeliydin.

koynuma zifrinle musallat olurken
düşünmeliydin.
Tütsüme kindar düşüncelerin
Uykuma düşman kesilirken,
Hayaline bel bağlamadım durmadan.
Ben, rüyamda bile senin olmadım…

Her dileğim sona kalmadan,
Gitmeyi astarlı niyetime konduramadım.

Sen, sona bıraktığım dilek sigaram,
Değil sana dudak ucumla dokunmak,
Sana sen demek bile haram!

19.42
28.09.09
Alişa Bahar

18 Eylül 2009 Cuma

kara kelam

kırgın düştün hayata
hissederim bakışından.

sana beslenmiş argo sevgim,
hesap sormaya yüz bulur,
şu fütursuz zamana...

kusursuz isyanlarımdan
sefillerim kudurur.
şekerli kokunla bezeli evim
ferinin ışığından sorulur.
ve,ben; ruhum ve etim
senden önce ölmeliyim...

23.56
17.09.2009
A.B.

10 Eylül 2009 Perşembe

bir ŞEHİT mektubu

Sana Şırnak’tan selam yolluyorum annelerin en güzeli, en merhametlisi… Beni çok merak ettiğini biliyorum, ama boşa tasalanıyorsun çünkü ben çok rahatım. Burada bir sürü arkadaşım oldu. Kaderdaşım desem daha doğru olur.

Hepsi benim gibi. Anneleri yollarını gözlüyor hepsinin. Beni merak etme annem ne olursun. Ben çok iyiyim. Sabah erken kalkmalara alışamadım sadece. En son uyanan ben oluyorum. Herkes homurdanıyor arkamdan şakayla karışık tabi…
Gündüzleri araziyi kolluyoruz. Burası söylendiği gibi tehlikeli bir yer değil inan bana. Yemeklerini çok özledim ama. Öğlen yemek yiyip yürüyüşe çıkıyoruz. Bu biraz yoruyor bizi. Ama gerekiyor da yoksa uyku tutmaz bizi muhabbetten. Komutanımız da iyi bir insan. Bize her geçen günde yeni şeyler öğretiyor. Vatan borcumuzu ödüyoruz. Gururla, huzurla… Omzumuza yük olmuyor bu borç. Ne mutlu bana ki seçildim annelerin en güzeli…

Aklım sende kalıyor sadece. Beni merak ettiğini biliyorum. Evde yalnız kaldın ben gidince… Ama ne olur çok yalnız kalma. Komşuya git. Necmiye teyzelere uğra ara sıra. Öp onları benim yerime. Küçük Mehmet i de öp. Çok özledim hepinizi…
Akşamları kapıya çöpü koyarken dikkat et anneciğim. Artık zaman çok kötü çünkü. Kapımızı sürgüle iyice, rahatça uyu. Çünkü ben de uyuyor olacağım. Dışarı çıkarken ocağı ütüyü kontrol etmeden çıkma ne olur. Uyumadan önce de kontrol et annelerin en şekeri. O şekerli kokunu çok özledim. Ne kadar büyüsem de ben senin biricik bebeğinim değil mi. Kocaman oldum ama yine dizinin dibini özledim bir tanesi…

Burada paylaşmayı da öğrendim annem. Elimize ne geçerse geçsin, bir dilim ekmek bile olsa paylaşıyoruz. Paylaştıkça çoğalıyormuş elde ne varsa, öğrendim annem. Haklıymışsın. Burada herkes kenetlenmiş birbirine. Araziyi gözetlerken birbirimize de göz kulak oluyoruz. En yakın arkadaşımın adı Süleyman. Ama ben ona o kadar çok sülo diyorum ki yakında adını unutacak. O da bizim memleketten. Aynı ranzadayız annem. Bazen çok nadir de olsa uyku tutmadığında muhabbet ediyoruz, dertleşiyoruz onunla. O kadar çok benzer özelliğimiz var ki, kardeşim gibi yakın hissediyorum kendime onu… Geldiğimizde seni de tanıştıracağım anneciğim… Onu sen de çok seveceksin. Annesi börek yolladı bize. Hepimiz biraz yedik. Onlar da çok güzellerdi ama seninki gibi değillerdi anneciğim. Ah annem…

Geldiğimde çok iyi bir iş bulup, seni rahata erdireceğim… Dişinden artırıp bana gönderiyorsun biliyorum. Eminim ki bazı geceler aç uyuyorsun. Hissediyorum. Ve bunu hissettiğimde yediğim hiçbir işe yaramıyor…

Az kaldı annem. Az kaldı gelip ellerine sarılmama. O şekerli mis kokunu içime çekmeme. Çok az kaldı. Çalışıp evimize bakacağım günler çok yakında. Sana söz veriyorum. Her akşam ellerim kollarım dolu geleceğim evimize… Canın ne çekerse alacağım, yiyebileceğiz. Akşamları çay içmeye de çıkacağız. Seni arabamızla gezdireceğim nereye istersen. Necmiye teyzeyi de alırız hem. Ne güzel olur değil mi?

Bu aralar rahmetli babamı daha bir özler oldum annem neden bilmiyorum. Acaba görüyor mudur oğlunun iyi bir asker olduğunu. Beni seyrediyor mudur gökyüzünden? Ona dua ediyorum hep. Bir gece de olsa rüyama girsin diye. Bu geceden umutluyum ama. Bu gece onu göreceğim…

Ne olur beni bırakıp gitme annem. Ne olur dikkat et kendine. İlaçlarını almayı aksatma sakın unutma. Gitmeden liste yapmıştım sana. Umarım o listeye uyuyorsundur… Ben bir geleyim annem. Her şey çok daha güzel olacak. Ve sana çok daha sık yazacağım artık. Her gün yazacağım annem. Allah‘ıma emanetsin. Dua ediyorum her gece. Ve her şey çok güzel olacak…
Sana söz veriyorum, hem de asker sözü…

Kucağına hasretim, en kısa zamanda evimdeyim anneciğim.

Allah’a emanet ol… Seni çok seviyorum, ellerinden öpüyorum…

Oğlun
Mustafa

9 Eylül 2009 Çarşamba

yılancı

Huzurun resmini çekiyorum kendimce bu satırlarda. Hiç planımda yoktu oysaki yazmak. Gökyüzünün şaha kalkmasıyla canlar gidiyor her geçen dakika. Yağmuru severdim ben, ama gök gürültüsü ürkütürdü içimi, mutluluğuma neşter vururdu.
Boşa değilmiş hissedilen hiçbir hayali gerçek…

Yazılanları anlamadan okudum, okuduğumu anlamadan özetledim ben hayatımca. Farkında varana kadar çocuktum, şimdi ne diye kusuyorum içim sandığım çöplerimi bilmiyorum.
Hayata yaranmaya çalışmışım hayatım boyunca ben. Affetmişim hep, görmezden gelmiş aptal olmuşum, gerçeği görmüş arkadan konuşmuşum. Bahanem kırmamakmış. İçimdeki çocuğun yalanıdır bu. İnanmayın.

Şimdi tek mutluluk kaynağım, kapımı açıp ‘kirli bardak var mı?’ diye soran o şeker kokulu ses… Ömrüm onun olsun benim…
Ben hep ömürlük sevmişim, boşa sitemlere boyun eğmişim. Aşk nedir bilmem diyecek kadar yalancı, aşkı 100 metreden tanırım diyecek kadar kendinden emin değilim.
Ben sadece sevdim, ne benim olsun diye, ne hayrı dokunsun diye. Sadece sevdim.

Ben sevdiklerimi ruhsal ihtiyaçlarım için kullanıyorum…

Ve şimdi fark ediyorum, kapının önüne koyduğum çöpler, alttan sızdırıyormuş…
Sağlıcakla...

19.34
09.09.2009
A.B.

7 Eylül 2009 Pazartesi

yanarış

Ulu çınarların gölgelerine olan hasretim dinmek üzere. Artık yalan söyleyebiliyorum, midem bulanmadan. İçim kan gölüne taş çıkartırcasına vahşi olduğunda gülümseyebiliyorum, yine yalandan. Nerede olduğumu sorgulamayı sonlandıralı aylar geçmiş gitmiş meğer. Verdiğim sözlere olan bağlılığımı yitireli, melekler dünyaya selam verip geçmişse eğer, günahkâr olmayı kabullenmişim ben.

Hayatıma; kelime oyunlarına ihtiyaç duyduğum gibi mağlubiyetimi anlatırken, çok da ihtiyacım yokmuş, ben başkası için nefes alıp veriyormuşum oysa. Bilmiyordum.

Ayakta durabilirliğimle övünmüşüm, sırtımı tekmeleyenleri affetmeyi erdemden görmüşüm. Hataymış, hata olarak gördüğüm aslında hayatmış…

Mavi tutkunu, yıldızların umudu olmamışım, olmakla olmak istemek arasında gitmişim ben, geldiğimi sanarak.
Masum değilim, üzülmüyorum günlerimin birbirinin aynı olmayışına, korkmuyorum yanımda kimsenin kalmayacağı gerçeğinden, yalnız doğdum ben.

Ben bile aynı değilim, sigaram bile aynı sınırlardan alev almıyor. Ağacımın dalına konan kuşu bir daha görebilme olasılığım yok denecek kadar az. Toprak bile kayıp giderken, neydi bendeki hayatımı koltuğumun altına alma dileği. Bilmiyorum.

Elimdeki muma bakıyorum her gün, her saat. Onu kokusunu içime çekerek, ömrümü ona hediye ederek öperken, mumlara sitem ediyorum. Ben de bir mumum. Neden tükendiğimi belli edemiyorum?

İçimdeki çocuğun canına kıydım, her şeyi zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu çünkü. Pişmanımdır belki, hissedemiyorum. Uyuşuğum.
Parmak uçlarımı bile hissedemiyorum…

Dumansız yanıyorum...

07.09.09
20.11
A.B.