31 Aralık 2008 Çarşamba

inkarın tarihi

vedaların içerdiğini, o yüzünde yansıtmaya çalıştığı samimiyete uzağım oldukça.

bir fotoğraf karesi aklımda, bir kalp kırıklığı hikayesi baş ucumda yerini aldıkça,

ben şair değilim, olmadım da hiçbir zaman, zaman bende durana dek.

etrafımda sebeplerim yakınırken , onlara ' ben burdayım' diyene dek.

ben şair değilim.
ben sen değilim.

biri çürüyüp gidene kadar, elmanın çift yarısı vardı.
diğeri ölüsünü unutana kadar, gözünü kurtlar sardı.

ben şahit olmadım.
ben şehit olmadım.

her şehit kan kaybetmez, her kalbinden vurulan ölmezdi bildiğim.
et ete binse göğe yükselirdi içimdeki değerli kan sefilleri, sildiğim.

aklımdan geçenin önüne geçmeye cesaretimi terbiye edemedim çoğu zaman.
ve, mutluluğu ayakta kalmakta arayıp bulduğuma şükretmedim kim zaman.

kendimi;
aldanışlarımla aynı masada terk ettiğim şiirlerimle,

kalemimi;
isyanlarıma yan odada şahit ettiğim serzenişlerimle,

dileyip kandırdım.
ve bir an aldırdım;

hayalini kazdığım bebeğimi parça parça, bir ebruli kalbimden.
mavi deniz gibi şaha kalkan pür heves akmaz artık sesimden.

pişman olmadım umudumu yitirdiğime isteyerek,
günahkarım, susmadım günahı bile bile izleyerek.

insan oldum.
iyice soldum.

gül olup kederlendim yeri geldi,
gül olup çoştum yediveren gibi.

camıma çamur, dikenime kerpetenle yaklaşan,

esen yeldi.
tıpkı yaren gibi.

geçen gününü karalarken, geleceğinde aklaşan.

günlerim yarı baygın, bir de batkın güneşimle geçti benim sandığım.
kahve küreli melek, sonunda beni seçti, beni bırakanı ona yandığım.

ben ise, bir ben olmayı istememiştim.
gözlerimi meleğimden gizlememiştim.

çayımı bitirdim.
artık gidebilirim.


22:14
31.12.2008
A.B

14 Aralık 2008 Pazar

cahil' İM

Bugün cahilim oldukça.

Dünyada doğru olması gerektiğine karar verilmiş ne varsa, onları kınayacak kadar cahilim bugün.
Cahillik, yabani farkındalıklara kör olmaktır.
Ben cahil olmayı diliyorum bugün, basit cümlelerle anlatamayabilmeliyim göz hizamın altında kalmışları.

Eylemlerimin gerisindeki kusurun içinde rengini kaybetmiş niyetim, bana zarar veriyor sadece, oysa değişmez bir etiğin kaldırımında yürümeye çalışıyordum ben.
Fark ettim ki, karşımdaki, günü geçeli asırlar olmuş çiçeğin, dikenlerini arkasına atmasına neden olabiliyorum sadece, ne çiçek, olmayan çiçekliğinden vazgeçiyor, ne de zehrini dip köşelerine akıtan dikeninden.

Ben; belki farkındalıklarımdan zaman kalmadığından, belki farkında olamayacak kadar kör olduğumdan, nefes alarak ölüyormuşum, ölümü maddi bir topraktan sayacak kadar cahil olduğumdan belki…

Cahilim. Her cahil, her günahkâr kadar bilgin değil ama her bilgin, bir cahil kadar saf olmayı seçebilmek isterdi.

Bir bebek de cahildir oldukça. Her cahillik kendini yetiştirmemek değildir. Ama ben bir bebek olmak istemezdim, acıdan bihaber olabilmek için değil asla. En katmanlı bedensel acılara gebe olan yine bebektir aslında.
Ama bebek, ruhun acısını sadece muhtaç olduğu bedene yaşatır,
ben kimseye, acizliğim sebepli yaşama zorundalığını tattırmak istemezdim.

Özür dilerim ama ben zaten aciz olmayı da seçmemiştim.

Cahilim, kapadım algılarımı, dünyayı sadece siyah ve beyazdan ibaret görebilmeyi dileyerek daldığım uykularımda, gördüğüme inanmak zorunda bırakıldığım rüyalarımda fikirsiz olabilmek uğruna cahilim bugün.

Kimseyle gelinmiyor dünyaya ve kimse beraber ruhunu salmıyor sonunun ucu belirsiz boşluğa. İnandım buna, ama inanmak yetmiyordu, ancak bugün öğrendim, haddinden fazla cahil olmaya inanınca…

Ve haddinden fazla yalnız olduğumu fark ettiğimi sanırken, yalnızlığın haddi hesabı olmadığını öğrendim. Ne çok şey öğrendiğimi sandım da bir türlü aklımda tutamadım hayatımda. Hayatım diyorum… Benim etrafımla cömertçe paylaşmaya hazır nazır beklettiğim hayatımın kaçta kaçıydı bana kalan, değmiş miydi bu kadar kendimi kandırmama?

Cevabı içimde bulacağıma inanamayacak kadar cahilim bugün.
Dokunmayın…

7 Aralık 2008 Pazar

kimliksiz hikaye

Ruhundaki zaman kavramını kaybetmiş olsa da, farkındaydı kasımın sonlarına yaklaştığının, sevdiği şehrin kanatları altında olan her insanın adım adım. Hayret etmeye ne kadar alıştığını fark ediyordu kendini kendine bıraktığında. Nasıl oluyordu da, umuduna çarpan onca kötü niyetli hayalet, hain planlarına her defasında hayallerini deneme tahtası misali alet ediyordu, o ise vazgeçemiyordu bir türlü, sahibini sırtından silkelercesine atan bir at misali kalbine bir damla umudu çok gören bu dünyada barınmaktan.

Bu kadar kolay değildi elbet bohçasını sırtına yükleyip yol almak. Ve ilerlemek her zaman yaklaşmak anlamına gelmezdi. İstemeden köklerini toprağına daldırdığı bu dünyada, sorgulayarak ruhunun kapladığı hacmi, hayallere dalışına anlam veremiyordu. Hem de günü gelince, başına üşüşen onca yarasanın bıraktığı izleri taşıyacak güçten umudunu kestiği için kamburlaşacak olan, sözde katı bakışlı sırtına, yüklemesi gereken onca sorumluluk varken. Hayalin tek bir, gerçeğin ise bin bir türlü rengi varken, tozpembeden medet ummak zaman israfından başka bir şey değildi.

Yine de mantığına söz geçiremez olmuştu son günlerde. Bulutların üzerinde sahipsizce uçuşmayı, dipsiz kuyularda bir yavru güneş ışığı beklemeye yeğler gibi bir hali vardı ruhunun.

Sahipsiz olduğunu hisseden her yürek, kendinden habersiz yaşıyor demekti aslında. Ama o, arka pencereden bakmayı tercih ederdi dört tarafı denizle çevrili bile olsa. Ve bulutlar, büyüsüne kaptırıp, melek olan yüreklerde pamuk yığını adı altında iz bıraktıracak kadar beyaz olamasa da her daim, yine onun gibi sahipsiz bir bünyeyi gözüne kestirebilmesine göz yumabilirdi hayat. Bu kadarını da çok görmezdi ona her halde. Dipsiz kuyudan yanına refakatçi olarak kaplan da verilse kuzu da, oradan çıkamayacağına inanmıştı bir kere. Ama gözünü sevmeli şu arka pencerenin.

Daha dipte olamazdı en azından değil mi? Ne kadar yukarıya ulaşabileceğini nasıl kestirebilirdi ki…


yazılma zamanı belirsiz... muhtemelen 2006

5 Aralık 2008 Cuma

DELİKli doğrular

Bu şiir sana değil aslında.
Fütursuzluğuna,
Beni hayretler ortasında bırakan.

Evet, aptalın tekiydim ben
Ve benim değildi ellerimden aldığın,
Peki,
kimindin sen,
Bana büzgülü bir nefret iken tek bıraktığın.

Hayatıma yakından göz kırpan
En orospu pişmanlığımsın.
Kanlı ciğer sızısıyla silindin
Kurumuş işsiz çimentosundan,
Ayırdığında mısın?

En ihtimalsiz kinimdin.

Evet, aşığın tekiydim ben.
Ve senin değildi sırlarımdan çaldığın,
Peki,
nasıl bir kadındın sen,
İstisnasız açık kapılarını uğruna çarptığın
O adamı isteyebilen.

En sebepsiz güvenimdin.

Sen ki, yüzüme hala bakabilen,
Öne eğmeden perçemlere esir alnını.
Çekinmeden al ardımdan kalanı.

Daha kan sızmadı bacağımdan,
Anlayamam içindeki ateşin lisanından,
Peki,
Sen, denizin bakışından çakar mısın?
O adam denizden gelendir çünkü
Onu benden iyi tanıyamazsın.

Sadakatsizliğine dön yüzünü.
Ak pudralarına pislik karışır,
Gün gelir de, şehveti görmüş gözlerin kırışır.
O vakit maskeleyemezsin düzünü.

Kapı kilidimin misafiriydin.
Şimdi maruzatımdan anlamazsın.

Düşman uyumaz av uyur.
Bu konuşulanlar aramızda.
Acı içiyorum delikli doğrulara!
Yüzün kaldıysa buyur...

A.B.
05.12.2008
17:01