10 Ekim 2009 Cumartesi

istanBUL

Başlamaya cesaret gösterebilmek, başlamaktan çok daha zormuş öğrendim. Her yeni doğan günde, kaç mevsim yaşlandığımızın farkına, ışığı bulutların ardında bıraktığımızı farkettiğimizde varıyormuşuz.ne garip. En geç ne kadar zaman tüketmiştir düşünmeden üstelik.

yine sevdiğim şehirdeyken ben, kalp nelerden, kimlerden vazgeçerken, ya da canına can katan elleri bırakmak zorunda kalırken, vazgeçilmiyormuş bu şehirden. Öğrenmişim ki mavisinde bir büyü var insanı kendine bağlayan. Belki maviye tutkunluğum bundandır kalbim. Dört duvarım bile mavi tıpkı deniz gibiyken, sonu yok gibi gelse de bazen sonsuzlukların, yine maviye kavuşacağımı bilmek güzel.

Herşey aynı kaldı, bir ben miyim değişen desem de, gözlerimin altındaki çizgiler aslında beni benden farklı göstermeye özenen. Onlar bir türlü geçip gitmek bilmezken, neden geçip gidenlerin ardından ağlarmışız ki biz? Onlar da bu çizgiler gibi değiller miymiş? Zamanı gelince gidip, ne kadar isyana boyun eğsek, geçen zamana karşı şaha kalkışa yeltensek geri dönmeyen, değişmeyen yokluklarının gerçeği. kalbimden öğrendim.

Anı yaşamakmış hayatın büyüsü. Biz bir gün bu şehri temelli terk edecek iken, ne kalacakmış ruhumuza? Bir türlü yeşile dönmeyen trafik lambaları mı? belki. Bir akşam geç kaldığımız iş yemeği mi? olabilir. Ayın sonunu zor getirirken, çocuğunuza istediği oyuncağı alamamanın verdiği kalp ezikliği mi? muhtemel...

yanlış cevaplar ordusu geride kalsın, yanımıza kar kalacak olan sevdiklerimize beslenen sevgilerle harmanlı bir mavi.

ruha kalacak olan, huzuru hissettiği anlar rütbesi.

Bir kağıt para için akşamdan sabaha çöpleri didikleyen beden ise doymak için, bir damla mutluluk için neden eşelemiyoruz hayatı
ruhu doyurmak için?

bunu da kalbimden çaldım, itiraf ediyorum: ben bir hırsızım...



A.B
21.01.2008

Hiç yorum yok: